E-Meqan | Paylaşımda Bir Numara
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesToplistE-DESTEKKayıt OlGiriş yap
Konya İli Icon_participateModeratör Alımları Başlamıştır Gitmek İçin Tıkla
Konya İli Icon_participateTr.cx Uzantılı Adresimize Gitmek İçinTıkla

 

 Konya İli

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ßyMurat
Yönetici
Yönetici
ßyMurat


Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 230
Rep Gücü Rep Gücü : 753
Rep Rep : 0
Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 21/11/09
Yaş Yaş : 34
Nerden Nerden : Mersin
Cinsiyet Cinsiyet : Erkek

Cüzdan
Odun Odun: Sınırsız
Para Para: Sınırsız

Konya İli Empty
MesajKonu: Konya İli   Konya İli Icon_minitimeÇarş. Ocak 13, 2010 11:11 pm

Konya ilinin merkezi olan şehir. Nüfusu 123.000 dir. Şehir, Orta Anadolu'nun kuzey bölümünde, kendi adıyla anılan geniş düzlüğü batıdan çeviren basık sırtlardan meydana gelmiş dağların eteğinde kurulmuştur. Şehir üzerinde kurulduğu Meram çayının ovaya indiği yerde yamaç ve eteklerde yer alan Meram bağları ile başlar ve ovaya doğru genişler. Üç tarafı ıssız bir bozkır halindedir. Yalnız batı yönündeki sırtlar arasındaki bölüm bağ ve bahçeliktir.

Konya şehri, tarihin eski zamanlarından beri büyük bir merkez olmuştur. Eski Yunanlılar ve Romalılar zamanında bayındır bir şehir olarak kalmış, Selçuklular zamanında en parlak devirlerini yaşamış, sonra karamanoğullarının eline geçmiş, Fatih zamanında Osmanlı sınırlarına katılmıştır. Tarihi yapıları ile ünlü şehirlerimizden biridir.

Konya İli

İç Anadolu Bölgesi illerimizden biri. Yüzölçümü 47.721 kilometrekare, nüfusu 987.022 dir. Kuzeyinde Ankara, Eskişehir, doğusunda Nevşehir ve Niğde, batısında Afyon ve Isparta, güneyinde Antalya ve İçel illeri bulunmaktadır. Yüzeyi, ortalama yüksekliği 1.000 metre olan engin düzlükler halindedir. Güney ve batı tarafları Toros dağlarının ormanlarla kaplı yamaçları ile çevrilmiştir. İklimi, sert bir kara iklimi halindedir. Büyük akar sular azdır. Kapladığı alan bakımından Türkiye'nin ikinci büyük gölü olan Tuz gölü yazın kaim bir tuz tabakası bırakarak kurur. Şuurları içindeki Akşehir gölü de yazın sularını azaltır. Yağışların azlığı, ovasını yazını bir bozkır halinde çevirir. Konya ili Türkiye'nin birinci derecede bir buğday ambarıdır. Hayvancılık da ileri durumdadır.

AHIRLI
Yüzölçümü : 353 km2
Nüfusu : 15.175
İlçe Merkezi : 5.705
Köyler : 9.470
Rakım : 1.150 m.
İlçenin kuruluş tarihi bilinmemekte ise de, Romalıların yaşadığı, çevrede bulunan tarihi eserlerde anlaşılmaktadır.

Ahırlı İlçesi Bozkır'a bağlı bir kasaba iken, 1991 yılında ilçe statüsüne kavuşmuştur. Eskiden dericilik, leblebicilik, nalburiyecilik ve kasaplık ilçe ekonomisine yön verirken, zamanla göçler nedeniyle bu tür faaliyetler kaybolmuş ve halk genelde tarım ve küçük çaplı hayvancılığa yönelmiştir. Tarım ürünleri olarak; buğday, arpa, nohut, armut, ve elma başlıca ürünlerdir.

Ahırlı'nın güneydoğusunda kalan ve krater göl olan Dipsiz Göl turistik yerlerden sayılabilir. Özellikle düğünlerde ve asker uğurlamalarında, düğün evine ve asker evine gerektiği şekilde yardım yapılarak, dayanışma sağlanmaktadır. Yeni doğumlarda da aynı yardım anlayışı olmakla, çocuğun ilk dişi çıktığında ise DİŞ BULGURU pişirilmektedir. Yılın Nisan ve Mayıs aylarında yaylalara çıkılır. Ekim ayının başında ise yaylalardan inilir.

İlçemiz yemeklerini klasik yemekler dışında, düğün pilavı, keşli ekmek (saç böreği), gölle (keşkek, hammaddesi buğdaydır), su böreği, arabaşı ve köpük helva oluşturmaktadır.

AKÖREN
Yüzölçümü : 490 km2
Nüfus : 17.533
İlçe merkezi : 10.993
Köyler : 6.540
Rakım : 1130 m

Anadolu'nun en eski kenti olan Çatalhüyük'e 49 km. gibi yakın bir mesafede olan Akören'in geçmişi M.Ö. 7000-6500 yıllarına kadar dayanmaktadır.

Rivayetlere göre buranın gür ormanlarla kaplı ve çok miktarda av hayvanlarının olması nedeniyle "Av vuran" ile "Av veren" veya "Ağaç evreni" anlamına gelen ve "Avren" olarak adlandırıldığı, çevresindeki 7 viraneden gelen halkın bugünkü yerleşim yerinde toplanmasıyla "Akviran" olarak adının değişikliğe uğradığı söylenmektedir. Cumhuriyet döneminden sonra 1961 yılında İçişleri Bakanlığınca Akviran ismi değiştirilerek "Akören" olarak resmen tescil edilmiştir.

4 Ağustos 1914 yılında Akören bucak olmuş ve aynı tarihte belediye teşkilatı kurulmuştur. 1926 ve 1958 yıllarında iki ayrı ilçe olma girişimleri neticesiz kalmış ve nihayet 19 06 1987 gün ve 3392 sayılı kanunla kendisine bağlı 8 köyü ile birlikte ilçe statüsüne kavuşmuştur. Daha sonra 20.06.1991 gün ve 91-38043 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Bozkır İlçesinden ayrılarak mülki yönden kendisine bağlanan Avdan, Dutlu ve Belkuyu ile birlikte köy sayısı 11 olmuştur.

İçanadolu Bölgesinin güney batı kısmında yer alan Akören'in kuzeyinde Konya ili ve Abaz Dağları, güneyinde Bozkır ve batısında Seydişehir bulunmaktadır. Sınırları içerisinde May Barajı (7.8 km2) ile Akören ve May Göletleri bulunmaktadır. İlçede İç Anadolu Bölgesinin tipik iklimi olan kara iklimi hüküm sürer. Kışları soğuk ve yağışlı, yazları sıcak ve kuraktır.

AKŞEHİR
Yüzölçümü : 853 km2
Nüfusu : 123.209
İlçe Merkezi : 63.050
Köyler : 60.159
Rakım : 995 m.
İlçenin yerleşim birimi olarak kuruluş tarihi kesin olarak belli değildir. Anadolu tarihine yakın bir tarihi vardır. Bölgede Hitit (M.Ö.1800-1200) Frigya, Lidya, Roma ve Bizanslılar yerleşmiş 1447 yılında ise Osmanlı'ların eline geçmiştir. Kesin belli olmamakla 1868 yılında ilçe 1854 yılında belediye olarak teşkilatlanmıştır.

Akşehir'in Milli Kurtuluş Savasında önemli yeri vardır. 18 Kasım 1921 de Garp Cephesi Karargahı Akşehir'e nakledilmiş 9.5 aylık hazırlık çalışması ilçemizde yapılmıştır. Hazırlık çalışmalarının yapıldığı ve Atatürk'ün bizzat çalıştığı bina halen Atatürk Müzesi olarak kullanılmaktadır.

26 Ağustos 1922 tarihinde başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos günü Zafer’le sonuçlanmıştır. Bugünkü müzemiz 1905-1906 yıllarında yapılan belediye binası 22 Kasım 1921- 24 Ağustos 1922 tarihleri arasında Batı Cephesi karargahı olarak kullanılmış, 1975 yılında yapılan onarımlı alt katı da sergilenmeye açılmıştır. Böylece etnoğratik eserler (Atatürk’ün kullandığı eşyalar), 1, katta; sergilenirken, üst kat ise Batı Cephesi karargahı (Atatürk, İsmet Paşa, Asım Gündüz ve yaverlerinin çalışma odaları olarak düzenlenmiştir.)

Akşehir, Nasreddin Hoca ile adını Dünya’ya duyurmuştur.1208-1284 yıllarında Akşehir’de yaşan ünlü düşünür ve mizah ustası Nasreddin Hoca anısını yaşatmak için uluslararası ve ulusal düzeyde kutlamalar ve festivaller düzenlenmektedir.

İlçe, batısında bulunan Sultan Dağları eteklerinde düz bir ova üzerinde kurulmuştur. Kuzeyinde Tuzlukçu, doğusunda Ilgın İlçeleri, güneyinde Isparta ile çevrilidir. İlçenin kuzeyinde Akşehir Gölü vardır. Genel olarak karasal iklim hüküm sürmekle beraber, Batı Anadolu ikliminin izleri de vardır.
Kurtuluş Savaşı hazırlık çalışmalarının yapıldığı ve Atatürk'ün bizzat çalıştığı bina halen Akşehir'de Müze halindedir. İlçemizde Nasreddin Hoca Türbesi, Taş Medrese, Selçuklu dönemi eserleri mevcuttur.

BEYŞEHİR
Yüzölçümü : 1.721 km2
Nüfusu : 138.431
İlçe merkezi : 52.026
Köyler : 86.405
Rakım : 1125 m.
Beyşehir tarihi M.Ö.6000-7000 yılları (Neolitik) cilali taş devrine kadar uzanır. M.Ö.2000 yılları arasında Hititler; Eflatun Pınar ve Fasıllar da ölmez eserler bırakmışlardır. Bu yıllarda çevre, Mısır ve Asur Devletlerinin zaman zaman istilasına uğramıştır. M.Ö.1200 yıllarında Frigler'e geçmiş,daha sonra Psinya adında bağımsız bir devlet kurulmuştur. VII y.y. da Lidyalılar'a Persler'e, 333'de Büyük İskender'e, M.Ö.120 de Romalılar'ın eline geçerek daha sonra Doğu Roma'nın (Bizans) hakimiyetinde kalmıştır.

1071 Malazgirt Seferinden sonra Selçuklu Türklerinin idaresinde kalan Beyşehir, Anadolu Selçukluları devrinde çok önem kazanmış, Alaaddin Keykubat "Eyrinaz Gezisi" Mevkiindeki (Şimdiki Gölyaka Kasabası) Kubad-abad Şehrini kurarak burayı ikinci başkent yapmıştır. Anadolu'yu 1243'de Moğollar'ın istilasından sonra Eşrefoğlu Seyfettin Süleyman Bey, Süleymaniye (Beyşehir) şehrini kurmuş ve buradan bağımsızlığını ilan ederek Eşrefoğlu Beyliği'ni meydana getirmiştir. Beyliğin 65 kasabası, 70.000 süvarisi ve pek çok köyü vardı. İlhanlı Kumandanlarından Çobanoğlu Demirbaş 1326 yılında Eşrefoğlu Beyliği'ne son vermiştir.

Bundan sonra Beyşehir, Hamitoğulları'na geçmiş, Hamitoğullarından sonra Osmanlılar ve Karamanoğulları arasında 1374 yılından 1467 yılına kadar 20 defa el değiştirmiştir.
1467 yılında Fatih Sultan Mehmet., Beyşehir'i kesin olarak Osmanlı Devleti sınırları içine katarak Karaman Eyaletinin bir Sancağı yapmıştır. Nihayet 1872 yılında Şehireminliği bugünkü belediye durumuna dönüştürülmüştür.

Beyşehir İlçesi; Konya İlinin Akdeniz kesiminde Göller Bölgesinde ve Orta Toroslar arkasındaki kısımda yer almıştır. İlçeye doğudan Konya Merkezi, Seydişehir İlçesi, batısındaki Şarkikaraağaç, Eğirdir, Sütçüler ilçeleri, Kuzeyde Ilgın ve Doğanhisar İlçeleri ile Hüyük İlçesi, güneyde Seydişehir İlçesi kuşatmıştır. En güney kısmında 65 km uzaklıkta olan Akdenizden duvar gibi yükselen Toros Dağları ile ayrılmaktadır.

Beyşehir, güney ve batısında Toros sıra dağları, doğusunda Erenler, kuzeyinden Sultan Dağları ile çevrili bir kapalı havza durumundadır. Bu havzaya ortasındaki 651 km2' lik alandaki Beyşehir Gölü ayrı bir özellik vermektedir. Güney ve batısındaki Toros dağları muhtelif isimler altında bir yelpaze gibi açılırlar. Kartos, Dedegöl, Dumanlı ve Naldöken tepeleri belli başlı silsilelerdir. En yüksek yeri Anamas dağları üzerinde bulunan 2890 m. yüksekliğindeki Dippoyraz Tepesi'dir.

Gölün tesiri ile bölge iklim yönünden etkilenmekte, gölden uzaklaştıkca Orta Anadolu iklim şartları kendisini hissettirmektedir. Göl civarı, çam, sedir, ardıç, köknar ve meşe ağaçları ile orman halindedir.
İlçenin iklimi Akdeniz ve İçanadolu İklimi arasında iklim olup, yazları kısa ve serin, kurak, kışları ise soğuk geçmektedir.
Beyşehir Kalesi : Beyşehir Kalesi, gölün güney doğu köşesinde eski Beyşehir Çayının şimdiki kanal köprüsünün yakınındadır. Kalenin bir kapısı ile bilhassa göl etrafındaki bazı duvar kalıntıları kalmıştır.

Eşrefoğlu Camii Camii kale ile sarıldığı için içeri şehir denilen yerde ve aynı adı taşıyan mahallededir. Cami kuzeyden güneye doğru uzanmış dikdörtgen bir plan üzerine yapılmıştır. Kuzey kapısından başka doğuya ve batıya birer kapısı açılır. Yapıda bir çeşit kumlu taş kullanılmıştır. Selçuklu Hakanı Sultan Sancar'ın emri ile 1134 yılında yaptırılmış, Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından 1297 yılında bugünkü şekliyle yeniden inşa ettirilmiştir.

Eşrefoğlu Türbesi: Camiinin doğusundadır. Eşrefoğlu 1.Süleyman Bey de buraya gömülmüştür.
İçeri Şehir Hamamı : Hamam içeri şehirdedir. Hamam Selçuklu Hamam mimarisinin günümüze ulaşabilen güzel bir örneğidir.

Bedesten : Hamamın karşısındadır. 1451 yılında Osmanlılar tarafından kapalı çarşı olarak yaptırılmıştır.

Eflatunpınar (Hitit Çeşmesi) : M.Ö. 1300-1200 yılları arasında yapılmış kutsal bir Hitit anıtıdır. Lahit taşına işlenen tanrı kabartmaları ile süslüdür. 7 metre eninde 4 metre yüksekliğinde bu abide 14 muazzam taştan ibarettir.

Fasıllar Köyü : Beyşehir'in 18 km. doğusundadır. Bizans devrine ait bir çok eserleri kapsayan Misthia Kenti Harebeleri buradadır. Bunlardan ayrı Hitit-Roma ve Bizans devirlerine ait eserler vardır. Burada Hitit Anıtı, Likypanus Anıtı, Bereket Anıtı ve Dieskuhlar adlı anıtlar da bulunmaktadır.

Kubadabat Sarayı : Kubadabat Sarayı Beyşehir'in batısında ve Beyşehir Gölünün güneyinde Gölyaka Köyünün 1.5 km. kuzeyinde sahildedir. Yazın Beyşehir Gölünün güneyinde her çeşit vasıtı ile gidilebilir. Beyşehir'e uzaklığı 60 km.dir. 1. Alaaddin Keykubat tarafından inşa ettirilmiştir.
Kız Kulesi : Kubadabat karşısında göl içerisinde bir kaya üzerine Alaaddin Keykubat tarafından harem dairesi olarak inşa ettirilmişti
BOZKIR

Yüzölçümü : 1489 km2
Nüfusu : 59.334
İlçe merkezi : 12.352
Köyler : 46.982
Rakım : 1.125 m.
Bozkır eski çağda İsaura Bölgesi içindeydi. Bölgenin adını taşıyan şehir şimdiki Bozkır İlçesidir. Daha sonra İlçenin kuzey doğusuna yapılan büyük kaleye İsaura Nova (Yeni İsaura) denilince, ilçeye Lentopolis ve sonra Tris-Maden adları verilmiştir. Son zamanlara kadar halk, kasabaya Siristat diyordu. Kelimenin gerçek söylenişi bilinmemekle beraber, ilçe çevresindeki kurşun madenlerini işletmekte olan ustalara baş usta anlamına gelen "Ser-Üstat" denildiği için, bu kelimeden geldiği sanılmaktadır.

Selçuklular zamanında bölgenin hakimi bulunan ve Bozkır İlçesini fetheden Bozkır Bey'den İlçenin Bozkır ismini aldığı bilinmektedir. Bozkır Bey'in hayatı hakkında elimizde hiçbir bilgi yoktur. Yalnız halk arasında "Yazı Kolu" denilen ilçe ve etrafındaki köylerle Suğla Gölü arasındaki az engebeli bölgede bulunan ve kendisine ait Türk Boylarıyla burada oturduğu ve adını verdiği anlaşılmaktadır. Osmanlı vergi defterinde, Bozkır adıyla anılan bölgenin yukarıda belirtilen yerin batı tarafı, kuzey ve güney havalelerinin bir kısmı kast olunmuştur.

İlçenin Çumra, Karaman ve Hadim'e komşu olan bölgesinde ise 15 ve 18 . y.y.da Belviran adlı bir ilçe bulunmaktaydı. Halk şimdi bu bölgeye "Dağ kolu" adına vermiştir.

İlçemiz kuzeyden Çumra ve Akören, güneyden Hadim ve Antalya, doğudan Güneysınır, batıdan Antalya ve Ahırlı il ve ilçeleriyle çevrilmiştir.

İlçenin batı kesiminde Suğla Gölü mevcuttur. Ahırlı ve Yalıhüyük sınırları içerisinde kalan göl arazisi 61.100 dönümdür. Göl arazisi DSİ Beyşehir Gölünün tahliye deposu olarak kullanılmaktadır. Göl, güneyindeki Toroslar'dan inen kuvvetli yağışlarla beslenmektedir.

Yağışların az olduğu yıllarda göl suyu çekilmekte ve göl sahasında ekim yapılmaktadır. Torosların yüksek dağı Yıldız Dağı eteklerindeki 200-300 dekarlık krater gölüne halk arasında "Dipsiz Göl" denilmektedir.

ÇELTİK
Yüzölçümü : 637 km2
Nüfusu : 15.272
ilçe merkezi : 4.751
Köyler : 10.521
Rakım : 850 m.
İlçenin kuruluşu 11. ve 12. Yüz yıla kadar uzanmaktadır. İbrahim Hakkı Konyalı'nın "Konya Tarihi" adlı eserine göre Çeltik'in geçmişi Karaman Eyaletine bağlı Akça şehrine dayanmaktadır.
Çeltik yakınlarındaki İbanın Kuyusu denilen yerde kurulan Akça şehri 1902'de ilçe kimliği kazanmış, ancak bataklığı ve sivrisinek çokluğu sebebiyle ilçe sıfatıyla önce Hatırliya verilmiş, Daha sonra da Cihanbeyli'ye aktarılmıştır.

1958 yılına kadar köy olarak kalan Çeltik, bu yıl da bucak, 10 yıl sonra da kasaba statüsü kazanmış, 9 Mayıs 1990 tarih ve 3644 sayılı "130 ilçe Kurulması Hakkında Kanun" ile İlçe olmuştur.

Konya'nın kuzey batısında yer alan Çeltik, Doğuda Polatlı, batıda Emirdağ, Güneyde Yunak, Kuzeyde ise Sivrihisar ile çevrilidir.

İç Batı Anadolu üzerinde kurulmuş Çeltik'te kara iklimi hüküm sürmekte, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlı geçmektedir.

Çeltik 2 kasaba ile 7 köye sahip bulunmaktadır.

DERBENT
Yüzölçümü : 442 km2
Nüfusu : 19.120
İlçe merkezi : 10.206
Köyler : 8.914
Rakım : 1480 m.
18.yüzyıla ait Osmanlı belgelerine göre Derbent'in eski adı Tatlarhisarı'dır. Tatlarhisarı Derbent'in kuzeyinde küçük bir köyün adıdır.
Konya Salnamelerinde 1880 den sonra Derbent'i kayıtlı görüyoruz. Bu tarihte Derbent'te bir medrese bulunduğu, medresinin 40 talebesi olduğu kayıtlıdır.
Derbent'te yerleşik bulunan halkın büyük çoğunluğu Tatlarhisarı Köyü'nün devamıdır. 1720 yılında Arkıd-Hanına Akşehir ve Ilgın Kazaları ve köyleri ile birlikte Derbent civarına da 62 hane nakledilmiştir. Bu 62 haneden kaçının Derbent civarına yerleştirildiği tesbit edilememiştir. Yerleştirilenler: Boz-Ulus Türkmenlerinden Kara-Halilu, Çavuşdurlu ve Bekirli cemaatleri (Aşiretleri) idi.
Derbent 1930 yılında kasaba ve 1990 yılında da ilçe olmuştur. Yüzölçümü 300 km2 olup, bunun yaklaşık 10 km'si sulanabilir vaziyette toplam 156 km2' si tarım arazisidir. Kalan kısım ise yerleşim yerleri ile orman ve mera arazileridir.
Derbent arazisi kuzeyden doğuya uzanan Morbel Dağları, doğudan güneye uzanan Aladağ, güneyinde Ablağı ve Dikmen Dağları ile batı ve kuzeyinde yer alan yaylalarla çevrilidir.

DEREBUCAK
Yüzölçümü : 483 km2
Nüfusu : 21.495
İlçe merkezi : 5.647
Köyler : 15.848
Rakım : 1235 m.
İlçenin kuruluşu 1200-1300 yılları arasına kadar uzanmaktadır. Önceleri Antalya ile Akseki ilçesine bağlanmış, 1900 yılında Akseki'den ayrılarak Seydişehir İlçemize bağlanmış. 1967 yılında belediye teşkilatı kurularak Beyşehir'e bağlı hale getirilmiştir.

1987 yılında kabul edilen "103 ilçe Kurulması Hakkında Kanun" ile ilçe olmuş Ağustos 1998 de fiilen ilçelik hüviyetini kazanmıştır.

Konya İl merkezinin 140 km. batısında yer alan Derebucak; Toros Dağları'nın keşfedilmeyi bekleyen yayla, tepe ve mağaraları ile Konya'nın şirin ilçeleri arasında yer almaktadır.
4 kasaba ve 4 köyü bulunan Derebucak'ta halkın geçim kaynağını halıcılık, av tüfeği imalatı ve hayvancılık oluştururken 1968 yılında itibaren yurt dışına işçi olarak gidişler başlamıştır. Avrupa ülkelerine yapılan işçi sevkiyatı sonucu kooperatifçilik yaygınlaştırılmıştır. Günümüzde 15.000 hektar alanda tarım yapılabilmekte, bunun da 2.500-3000 dönümlük bölümü sulanabilir arazi oluşturmaktadır. Patates, domates, fasulye, mısır, soğan, nohut, buğday, arpa tarımı yapılan Derebucak'ta her hangi bir sanayi tesisi bulunmamaktadır.

Mağaralarıyla dikkatleri üzerine çeken Derebucak merkezinde Balat Mağarası ile Çamlık Kasabasındaki Suludere ve Körikini Mağaraları ilginç merkezler arasında sayılabilir. Taşpınar Köyünde bulunan Hitit kabartması bölgedeki yerleşimin Hitit dönemine kadar uzandığını doğrulamaktadır.

DOĞANHİSAR
Yüzölçümü : 428 km2
Nüfusu : 41.164
İlçe merkezi : 12.520
Köyler : 28.644
Rakım : 1.201 m.
Doğanhisar M.Ö. 500 yıllarında Metyos (Meteos) adıyla kurulmuştur. M.S. 395 yılında Bizans İmparatorluğunun eline geçmiş, M.S. 704-708 yıllarında Emevi ve Abbasi ordularının taarruzlarına uğramıştır. Bu savaşlarda şehit olan Seyit Ahmet'in mezarı şehrin Kızılışık Mevkiinde bulunmaktadır. 1071 Malazgirt Savaşını müteakip Selçukluların batıya yayılışları sırasında 1100 yılında Doğanhisar Türk hakimiyetine geçmiştir. Şehrin adı Selçukluların arması olan doğan kuşuna izafeten "Doğankalesi" olarak değişmiştir. Daha sonra Doğanhisar adını almıştır.

Doğanhisar 1298 tarihinde Karamanoğulları idaresine geçmiş, Fatih Sultan Mehmet devrinde 1473 yılında Karamanoğulları saltanatına son verilerek Osmanlı İmparatorluğuna katılmıştır. Cumhuriyetten sonra 1957 yılında da ilçe merkezi olmuştur.

İlçe merkezi Sultan Dağlarının kuzey doğuya bakan eteklerinde kurulmuştur. Konya'nın 122 km. batısında bulunmaktadır.

İlçemiz doğuda Ilgın İlçesine, güneyde Hüyük İlçesine, batıda Isparta İli, kuzey batıda Akşehir ilçesi ile kuzeyde Ilgın Argıthanı Kasabasına komşudur. İlçenin yüzölüçümü 519.5 km2 olup, denizden yüksekliği 1200 metredir. Merkez belediye sınırları 93 km2' dir.

Yağışlar ilkbahar ve sonbahar olmak üzere 2-3 ay kadar sürür. Yazlar kurak ve sıcak, kışlar yaklaşık olarak 2 ay karla örtülü kalır. Genel olarak kara iklimi hüküm sürer.


EMİRGAZİ
Yüzölçümü : 829 km2
Nüfusu : 17.301
İlçe merkezi : 10.818
Köyler : 6.483
Rakım : 962 m.
İlçemiz Emirgazi tarihinin Hititlere kadar dayandığı, eski Kışla (Dikilitaş-Yukarıkışla) ve Arısama (Belkaya) da yapılan kazılarda bulunan tabletlerden anlaşılmaktadır.

Hititlerden kalma Eski Kışla diye adlandırılan yerleşim merkezi üzerinde bulunan Kale ve Yeraltı şehrinden Romalılar ve Bizanslılar faydalanmışlardır. Rivayetlere göre bu yerleşim merkezindeki ve Bağlıca Köyündeki halk 5 asır kadar önce dağlara bir kısmı Arısama Dağındaki Kale'ye, bir kısmı da şimdiki Emirgazi'nin kurulu olduğu yere yerleşmişlerdir.

İlçenin yaklaşık 2 km kuzeyinde yer alan ve "Kötü Dağ" ismiyle anılan dağ, üzerinde bir kale mevcut olup, kale ve çevresindeki yerleşim yerlerinde eski zamanlarda yapılan kaçak kazılar sonucu; Hitit, Firigya, Roma ve Bizans Uygarlıklarının daha önce bu yerde yaşadıkları anlaşılmaktadır.

İlçe adını, 2 km. güney doğusundaki "Emrullah Gazi" Türbesinden almıştır. İlçemiz Emirgazi, il merkezine l40 km. mesafede bulunmaktadır. Doğusunda Niğde ili, Güneyinde Ereğli İlçesi, Batısında Karapınar İlçesi ve Kuzeyinde Aksaray İli vardır.

Emirgazi ilçesi İçanadolu'nun en az yağış alan bölgesidir. Ayrıca akarsu veya gölet gibi herhangi bir yerüstü su kaynağına sahip değildir. Arazi, bazı bölümlerde engebeli ise de genelde ovalıktır ve bozkırlarla kaplıdır. İlçenin tek ormanlık alanı güney bölümdeki Karacadağ'da bulunan meşeliklerdir.

REĞLİ
Yüzölçümü : 2189 km2
Nüfusu : 128.106
İlçe Merkezi : 84.476
Köyler : 43.630
Rakımı : 1050 m.
Ereğli ülkemizde 15 ayrı yerleşim yerinin adı olarak kullanılmaktadır. Bunların en tanınmış olanlarından biri Konya Ereğli'dir. Adı, Kibistra, Cybistra, Kybetra olarak anılan Ereğli ilçesinin kurulduğu yöreye zaman içinde Tuvana, Tihana, Tuvanuva isimleri de verilmiştir.

Hitit, Asır, Eski Yunan, Pers, Mekadonya, Roma ve Bizans'a bağlı olan Ereğli, Selçuklu döneminde uzun süren barış ortamına kavuşmuş Karamanoğulları devrinde ise Mamur Yazlık belde olarak kullanılmıştır. Yıldırım Beyazıt devrinde Osmanlı Devletine bağlanan Ereğli'de kesin Osmanlı egemenliği Fatih Sultan Mehmet Devrinde sağlanmıştır.

Ereğli'nin Kuzeyi düzlük bir görünümde iken; güneyi oldukça engebelidir. Arazi kuzeyde Toros dağlarının eteğinden başlar ve engebesi giderek azalarak Konya Ovasına yayılır. İlçe Merkezinin 20 km güneyinden geçen Toros Dağlarından başka sönmüş Volkan Dağları Hasan Dağı (3258 m) ve kuzeybatı Karacadağ ile çevrilidir. En önemli akarsuyu İvriz Çayı'dır. Üzerine kurulu İvriz baraji ile Ereğli'de tarım alanlarının sulanmasını sağlayan İvriz Çayı, diğer taraftan Ereğli'nin içme suyu ihtiyacını da karşılamaktadır.

Tarihi Eserleri :
İvriz Kaya anıtı
Büyük Göztepe Höyüğü
Küçük Göztepe Höyüğü
Ulu Camii
Cemil Efendi Evi (Şevket Ağa Evi)
Şeyh Şehabuddin Külliyesi
Boyaca Ali Mescidi
Şeyh Şehabuddin Camii
Bağdatlı Camii
Cahı ve Çerkez Mezarlığı
Cinler ve Gülbahçe Mezarlıkları
Meydanbaşı Şehitliği
Hacı Ömer Ağa Yatırı
Şeyh Şehabuddin Camii yanındaki
yatırlar
Mustafa Bey ve Emetullah Hanım
Türbeleri
Celalettin Rufai Türbesi
Ahi Zekeriya Helva-i Türbesi
Adil Dede Türbesi
Piri ve Budak Efendiler Kabri
Ebud Dede Türbesi
Küçük Göztepe Tümüllüsü
Büyük Göztepe Tümüllüsü
Rüstem Paşa Kervansarayı
Cağaloğlu Bedesteni
Anıt Ağaçlar
Salim Hoca Çeşmesi
Vezirli Çeşmesi
Şeyh Şehabuddin Köprüsü
Hacı Kazım Kurtoğlu Evi
Şevket Ağa Evi
Mehcure Koçak Evi
Şifa Hamamı
Roma Hamamı

HADİM
Yüzölçümü : 921 km2
Nüfusu : 69.141
İlçe Merkezi : 20.168
Köyler : 48.973
Rakım : 1495 m.
İlçemiz Hadim, Akdeniz kıyı şeridi ile Konya Ovasını birbirinden ayıran Batı Toros sıra dağlarının doğu kısmında Taşeli Platosunun tepeleri arasındaki dar vadiler üzerinde kurulmuş bir ilçedir. İlçe merkezinin tarihi antik dönemlere kadar uzanır. Çevresinde Bizans ve Roma dönemlerine ait bir çok yerleşim kalıntıları mevcuttur.

1071 Malazgirt savaşından sonra Anadolu'ya yayılarak Kara Hacı Mustafa Efendi başkanlığındaki bir aşiret Hadim'in bulunduğu yere yerleşmişlerdir. Anadolu'nun Kültürel yönden Türkleştirilmesi esnasında din alimlerinin yetiştirdiği bir yer durumuna gelen İlçemize "Belde-i Hadimül-ilm" adı verilmiştir.

İklim özelliği olarak Akdeniz bölgesi içerisinde yer alır. Konya İl Merkezine uzaklığı 128 Km' dir. İlçenin Alanya ilçesi ile sınırında kalan Gevne bölgesinde Aktepe (Geyi Dağları) 2588 m yükseklikte olup, İlçenin en yüksek noktasını oluşturur.
HALKAPINAR
Yüzölçümü : 483 km2
Nüfusu : 6.269
İlçe Merkezi : 2.026
Köyler : 4.243
Rakım : 1150 m.
Halkapınar, Anadolu'nun en eski yerleşim yerleri arasındadır. Hitit Şehir Devletlerinden Tuvana Krallığı merkezi Aydınkent olmak üzere M.Ö. 1200 -M.Ö.742 yılları arasında Halkapınar'a hakim olmuştur. Bu krallıktan günümüze Aydınkent köyünde bulunan Kral Warpalavas'a ait İvriz Kaya Kabartması ulaşmıştır.

Asur egemenliğine geçen Halkapınar M.Ö. 64 yılında Romalılara bağlanmış, M.S.395' de Roma'nın ikiye ayrılmasıyla Bizans denetimine geçmiştir. Adana ve Tarsus üzerinden Toroslar'a kadar ilerleyen Abbasi Devleti Yermük Savaşında Bizans'ı yenerek onlarla Halkapınar ile Ereğli'nin gelirinin vergi olarak ödenmesi şartıyla anlaşmışlardır. Abbasiler'in zayıflaması üzerine Bizans denetimine geçen Halkapınar, Malazgirt Zaferimiz'den 6 yıl sonra 1077'de Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından Selçuklular'a bağlanmıştır.

1276'da Karamanoğlu Mehmet Bey zamanında Karamanoğlu Beyliğine geçen Halkapınar, 1468'de Fatih Sultan Mehmet zamanında Ereğli ile birlikte Osmanlı sınırlarına dahil edilmiştir. Osmanlı Devleti zamanında askerden arındırılmış bölge durumuna getirilen Halkapınar, İstanbul'da oturan Dar'us sade Ağası tarafından idare edilmiştir.

Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Halkapınar, Ereğli ilçesine bağlı bir bucak olmuş, Belediye Teşkilatına ise 1954 yılında kavuşmuştur. Eski adı Zanapa iken 1962'de Halkapınar olarak değiştirilmiştir.

Halkapınar'ın Aydınkent köyünde bulunan İvriz Kaya Kabartması dünyanın en eski ziraat anıtlarından birisidir. Anıtın tarihi özelliği çevresinin doğal güzelliği ile birleşince Aydınkent köyü yerli-yabancı bir çok turistin uğrak yeri olmaktadır. ,

ILGIN
Yüzölçümü : 1394 km2
Nüfusu : 78.075
İlçe Merkezi : 26.586
Köyler : 51.489
Rakım : 1092 m.
Ilgın; günümüzden 3500 yıl önce MÖ.1500-1200 yılları arasında şimdiki iskan yerinin 25 km kuzey doğusunda Hititler tarafından "Yalburt" adıyla büyük bir şehir devleti olarak kurulmuştur.

Klasik devirlerde Triatum olarak adlandırılan Ilgın Kral yolu üzerinde bulunması sebebiyle önemli bir şehir olarak dikkati çeker. Ege kıyısında Lidya'nın başkenti Sard'dan başlayarak Mezopotomya'ya kadar ulaşan Kral yolu üzerinde bulunan Ilgın ve çevresi, sırasıyla Hitit, Firig, Lidya, Roma ve Bizans'a bağlanmış daha sonra 1077 yılında Anadolu Selçuklu Devletinin Kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleymanşah tarafından fethedilerek, Büyük Selçuklu Devleti'ne katılmıştır.

Ilgın, Anadolu Selçukluları zamanında başşehir Konya'nın değerli bir "su şehri" idi. Haçlı seferleri sırasında bir çok kere yağma edilen Ilgın, Selçuklular zamanında bilhassa Alaaddin Keykubat ve Gıyasettin Keyhusrev zamanında imar görmüştür. Alaaddin Keykubat ve Vezir Sahip Ata tarafından büyük bir kaplıca binası (hamam) inşaa edilmiştir. Bundan dolayı "Kaplıca Şehri" olarak tanınmıştır.
Alaaddin Keykubat Erzincan’ı teslim eden ve kendisine yardımlarda bulunan Mengücek oğlu Davut Şah'a 1227 yılında Akşehir ile birlikte tımar olarak verilen Ilgın daha sonra Selçuklu Veziri Sahip Ata Fahrettin ve oğullarının eline geçmiştir.

Selçuklu Veziri Sadettin Köpek'in türbesi ilçemizin Şıhcarullah mahallesinde bulunmaktadır. Anadolu Selçuklu Devletinin son sultanının 1308' de Kayseri'de ölmesi üzerine Anadolu'nun idaresi Moğolların bir kolu olan ve Irak dolaylarına hakim olan İlhanlı Devletinin gönderdiği valiler tarafından yönetilmiştir. Ilgın ise Beyşehir dolaylarına hakim olan Eşrefoğulları beyliğinin eline geçmiştir. Eşrefoğulları İlhanlılar tarafından ortadan kaldırılması üzerine 1307'de Isparta hakimi olan Hamitoğullarının eline geçmiştir. 1381 yılında Hamitoğlu Hüseyin Bey tarafından Osmanlı padişahı birinci Murat'a satılmıştır.

Ilgın, Osmanlılar'a satılmasından sonra Osmanlı Karamanlı mücadeleleri sonrasında Karamanoğulları'nın eline geçmiş 15. Yüzyılın başlarında Turgutoğulları'nın idaresine verilmiştir. Karamanlı-Osmanlı mücadelesi sırasında Ilgın da sık sık el değiştirmiştir. 1467'de Fatih Sultan Mehmet tarafından kesin olarak Osmanlı Devletine katılmış ve Akşehir Sancağına bağlanmıştır.
Fatih Devrinde Karaman eyalati vakıf ve emlak yazımı yapılmıştır. Yazımın sonunda Karaman eyaleti 11. Vilayet ve iki nahiyeye ayrılmış olup, Ilgın'da Vilayetler arasında yer almıştır. İkinci Beyazıt zamanında Karaman Eyaleti'nin ikinci bir yazımı daha yapılmış olup, bu yazımın sonunda Ilgın kaza olarak gösterilmiştir.

Lala Mustafa Paşa Kıbrıs Seferine giderken Ilgın'dan geçmiş ve halk arasında Kurşunlu Camii olarak bilinen Camii ve Kervansaray yaptırmıştır. Dördüncü Murat 1638'de Bağdat seferine giderken Akşehir yoluyla Ilgın'a gelmiş kaplıcanın karşısındaki geniş ova da otağını kurmuş ve bir de Saray yaptırmıştır. Fakat bugün bu sarayın kalıntıları yok olmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk Büyük Taarruz öncesi Akşehir'e giderken Ilgın'da bir süre kalmış, birlikleri denetlemiştir.

Ilgın, Doğu'da Kadınhanı, Batı'da Doğanhisar, Akşehir, Tuzlukçu Güney'de Hüyük, Beyşehir, Selçuklu, Derbent ve kuzeyde Yunak ilçelerimizle çevrilmiştir.
Ilgın'ın kuzey ve batı yönlerini çıplak dağlar, güney yönlerini ise meşelerle örtülü yer yer çam ormanlarıyla kaplı daha yüksek dağlar çevirir. İlçe merkezi düz bir alanda verimli topraklar üzerine kurulmuş günden güne büyüyüp gelişmektedir.

Ilgın Kaplıcası : Ilgın kaplıcaları çok eski zamandan beri tanınmıştır. Romalılar ve daha sonra da Bizanslılar zamanında kaynaklar üzerinde hamamlar yapılmış olduğu gibi Selçuklular zamanında baş şehir Konya'nın değerli bir su şifa kaynağı olmuştur. Selçuklu Sultanları'ndan Alaaddin Keykubat harap olan Bizans hamamları yerine 1236 yılında ilk Türk hamamını Ilgın'da yaptırmıştır. Sonradan bu hamam Selçuklu Sultanları'ndan 2. Kıyaseddin Keyhüsrev zamanında çok hayırlı hizmetlerde bulunan Selçuklu vezirleri Sahipataoğullarından Hüseyinoğlu Ali tarafından tamir edilmiştir. Daha sonra 1267 yılında Selçuklu veziri Sahipata Fahrettin Ali tarafından yeniden inşa edilmiştir. Mimarı Taluya (Kelu)' dur. Böylece Ilgın kaplıcalarının şimdiki ayakta duran eski eserler bölümü tamamlanmıştır. Ilgın Kaplıcaları Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar zamanında Türk halkının Sultanlarının mürşidlerinin şifa bulduğu yerdir.

Gönüller Sultanı Hz. Mevlana'nın kaplıcalarda banyo aldığı, Mesnevisi'nin büyük bir kısmını burada yazdığı söylenir. Meşhur Seyyahımız Evliya Çelebi de çok etkilendiği kaplıcalardan seyahatnamesinde bahsetmeden geçememiştir.

Kaplıcalar bir hamam değil şifa gücüne sahip yeraltı su kaynağıdır. Esas faktörlerin başında ihtiva ettikleri madenler, minareler, izmareler, anyon ve katyonlar ile bilhassa radyo aktivite denilen ışın gücüdür. Bu nedenledir ki Ilgın Kaplıcalarının bir çok hastalığı (İç-dış) tedavi ettiği bilinen bir gerçektir.

Renksiz ve kokusuz tabii lezzetinde kapılaca suyu 42 derece olup felç, siyatik, trahom, göz ağrıları, cild hastalıkları, sinir ve yorgunluklar, kadın hastalıkları, romatizma, içilmek suretiyle böbrek taşlarının düşürülmesi vb. çok faydalıdır. Ilgın kapılıcaları Ilgın Belediye Başkanlığınca işletilmekte olup, 526 yatak kapasitelidir.

Ilgın, tarihî eserler açısından oldukça zengin ilçelerimizdendir. Bu eserlerden; Saadettin İsa Kümbeti (1826), Dediği Mahmut Sultan Mescidi ve 1. Kılınç Arslan Camii, Selçuklu döneminde inşa edilmişlerdir. Karamanoğulları beyliği devrinde Pir Hüseyin Bey Camii (Ulu Camii) yapılırken, Osmanlı Devrine ait eserler ise şunlardır:
Lala Mustafa Paşa Camii (Kurşunlu Camii), Kervansaray, Handev-i Kandevi Türbesi.

KADINHANI
Yüzölçümü : 1127 km2
Nüfusu : 41.892
İlçe Merkezi : 14.803
Köyler : 27.089
Rakım : 1030 m.
İlçemiz Klasik dönemde Pira adıyla anılmış ve uzun süre Doğu Roma İmparatorluğu tarafından yurt edinilmiştir. Asıl ününü Selçuklular devrinde kazanan ilçemiz, Selçuklu sarayına mensup olduğu sanılan, Mahmut kızı Raziye Hatun'un 1223 yılında yaptırmış olduğu kışlık han etrafında 1256 yılından itibaren oluşmaya başlamıştır. Hanın inşasında Romalılar'a ait resimli mezar taşları kullanılmış ancak bu taşların nereden toplanıp getirildiği anlaşılmamaktadır. İlçemiz adını bu handan almıştır. Bilahare bu bölge Selçuklu Beyleri'nden Sait adındaki bir paşaya arpalık olarak verildiği ve bundan sonra bu kasabasının "Saiteli" adıyla anıldığı bilinmektedir.

İlçemiz Karamanoğulları zamanında vilayet merkezi olarak idare edilmiş, Karaman-Osmanlı mücadelesine kuvvetleri ile katılmıştır. Kadınhanı muhtelif tarihlerde Osmanlıların eline geçmiş, tekrar Selçuklu hakimiyetine girmiş, son olarak 1467 yılında Konya ile birlikte Karamanoğullarından alınarak Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır.
İlçemizde, Beykavağı Köyündeki tarihi kale kalıntısı ve Demiroluk köyünde yer altından çıkarılan Romalılar'a ait tarihi kalıntılarından başka tarihi eser bulunmamaktadır. 1880 yılında Belediye Teşkilatı kurulmuş, Sait Paşanın arpalığı olması nedeniyle 1919 yılında "Saiteli" adı ile ilçe yapılmıştır. 1935 yılında ise İsmi Raziye Hatun'un yaptırmış olduğu taş handan dolayı "Kadınhanı" olarak değiştirilmiştir.

Kadınhanı ilçesi, Konya'nın batısında Konya-Afyon karayolu üzerindedir. İlçenin doğusunda Sarayönü ilçesi, güneyinde Selçuklu ve Derbent, batısında Ilgın ve Yunak ilçeleri kuzeyde Yunak ilçesi bulunmaktadır. İlçenin güneyi dağlık (Sultandağları), kuzeyi ovalıktır. İlçemiz sınırları içerisinde ve 5 göz adında Sarayönü ilçesi topraklarında çıkan ve ilçemiz Kökez köyünün tarımsal amaçla kullanıldığı, derecik şeklinde 2 yer üstü suyu bulunmaktadır. Ayrıca Ilgın ilçesi Çavuşcu gölünden, kanallarla gelen sulama suyuyla Atlantı Kasabasında yaklaşık 96000 dekar alanı sulamaktadır.



KARATAY
Yüzölçümü : 1978 km2
Nüfusu : 218.985
İlçe Merkezi : 183.985
Köyler : 35.000
Rakım : 1016 m.
İlçemizin kuruluşu her ne kadar Konya'nın büyükşehir olması ile gerçekleşmiş ise de tarihi ve sosyal yapı itibariyle en eski ilçelerimizden biridir. İlçenin kuruluşu Prehistorik döneme kadar uzanır. Tarihi yapılaşma daha çok Selçuklu, Karamanoğulları ve Osmanlı dönemlerinin karakteristiğini gösterir.
Karatay Medresesi, Şerafettin Camii ve yol güzergahında yer alan hanlar ve kervansaraylarda bu özellik kendini göstermektedir.

Özellikle Konya'ya alimler beldesi vasfını kazandıran ve turizmin her mevsimde canlı kalmasını sağlayan büyük matasavvıf Mevlana Celaleddin Rumi ilçeye bambaşka bir benlik ve kimlik kazandırmaktadır.

İlçemiz arazi yapısı genel olarak düz ve ova şeklindedir. En yüksek yeri Aksaray yolu üzerinde "Bozdağ" dır. İklim karasaldır. Bitki örtüsü iklimin karakteristik özelliklerini yansıtır. İlkbahar aylarında yağışlarla yeşilliğe bürünür. Yaz sıcaklığı ve kuraklığı ile yeşillikler kaybolur, sararır ve Bozkır halini alır. Bölgenin Obruk yöresi yayla karateri taşır ve Obruk köyü yakınlarında küçük bir Obruk Gölü vardır.

Turizmin her mevsim canlı kalmasını sağlayan ve ülkemizde yerli ve yabancı turistler tarafından devamlı ziyaret edilen Mevlânâ Müzesi, Mevlânâ Celâleddin Rumi'nin arkadaşı ve yetişmesinde büyük emeği geçen Şems-i Tebrizi'nin mezarı, Dokumacalık, El İşlemeleri, Kaşıkçılık, Keçecilik, Obruk yöresinde kilim dokumacılığı gibi el sanatlarını sayabiliriz.
KULU
Yüzölçümü : 1521 km2
Nüfusu : 86.817
İlçe Merkezi : 33.336
Köyler : 53.481
Rakım : 989 m.
Kulu, klasik devirlerde (drya) harabeleri üzerinde kurulmuştur. İlçenin 300 yıllık bir geçmişi vardır. 1780 yılılnda Kulupoğlu Mustafa isminde birisi Afyon dolaylarından gelerek Kulu'nun şimdiki bulunduğu yere yerleşmişlerdir. Aşiret beyinin isminin Kulupoğlu Mustafa (Kulu Beyi) olmasından ötürü ilçenin ismi kesinlik kazanmıştır. Kulu, 1926 yılında bucak, 1954 yılında ilçe olmuştur.

Kulu İlçesi, doğusunda: Ş.Koçhisar, Batısında: Cihanbeyli-Haymana, Kuzeyinde: Ankara ve Haymana, Güneyinde ise Cihanbeyli ve Tuzgölü ile çevrilidir.

Kulupoğlu Mustafa beyin beraberinde getirdiği kabileler ile Osmanlılar tarafından Erzurum, Muş ve Ağrı çevresinden bir takım aşiretler ilçeye iskan ettirilmiştir. Ayrıca Kırım, Türkistan taraflarından gelenler de ilçenin köy ve kasabalarına yerleştirilmişlerdir. Kulu ilçesi Ankara-Konya asfaltı üzerinde olup, E-5 karayolu ilçe sınırları içerisinden geçmektedir.

İlçenin doğusunda bulunan ve 180 kuş çeşidinin mevcut olduğu "Düden Gölü" ilçeye canlılık kazandırmaktadır. Ayrıca gölün bulunduğu alan avcılık açısından Türkiye'nin sayılı yerlerindendir. İlçenin çeşitli yerlerinde hüyükler mevcut olup Karacadağ Kasabası'nda tarihi mağaralar bulunmaktadır.

MERAM

Yüzölçümü : 1949 km2
Nüfusu : 281.728
İlçe Merkezi : 241.256
Köyler : 40.472
Rakım : 1016 m.
Sözlüklerde,"İstek,amaç,gaye,maksat" anlamına geldiğinden bahsedilen "MERAM" kelimesi, Konya ilinin 3 merkez ilçesinden biridir. Atasözleri arasında "Meramın elinden bir şey kurtulmaz" olarak yer alırken deyimlerde "Meramını anlatmak, merak etmek" şeklinde geçmekte; bunlar da " isteğini, derdini anlatmak, üstüne düşmek, yapmak istemek" anlamlarına gelmektedir.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde gezip-gördüğü yerler arasında bağ bahçe, bostanlardan söz ederken bağlık-bahçelik bu yerlere her defasında "Bağ-ı Meram" ifadesini kullanmaktadır; hatta buraların Konya'nın Meram'ı gibi olduğunu ifade etmektedir. “ Peçevi şehrinin Baruthane mesiresi, Kırım’ın Sudak Bağı, İstanbul’un yüz yetmiş beşten fazla bahçe ve gülistanları, Tebriz’in Şah-ı Cihanbağı, Konya’nın Meram Mesiresinin yanında bir çemenzar bile değildir.”

Konya İli tarihi ile Meram'ın tarihçesi arasında bir paralelik vardır. Tarih devirlerinde Konya ili Hititler, Frigler, Lidyalılar ve Persler tarafından yönetilmiştir. Büyük İskender ve Romalılar tarafından ele geçirilen Konya, Selçukluların başşehri olur. Daha sonra Konya'da Karamanoğullarının meteakiben Osmanlı Devleti'nin hakimiyeti görülür.

Meram ilçesi 26.06.1987 günü T.B.M.M.'de kabul edilen Kanun gereği Konya il Merkezinin Büyüşehir hüviyetine kavuşturulmasıyla kurulmuştur. Meram ilçesi kuruluş çalışmalarını tamamlayarak 08 Ağustos 1988 tarihinden itibaren hizmete başlamıştır.

27 Haziran 1987 gün ve 19500 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 3399 Sayılı Kanunla ilçe hüviyetine kavuşan Meram ilçesi, 1112 Km2' lik yüzölçümüyle Konya'nın önemli bir yerleşim merkezidir.

Adını Meram Bağlarından alan Meram ilçesi; T.B.M.M.'nin 20 Haziran 1987 tarihli oturumunda Konya il merkezinin Büyükşehir hüviyetine kavuşturulmasıyla Karatay ve Selçuklu ilçeleriyle birlikte doğmuştur.

Meram ilçesi, konum itibariyle Konya'nın güney ve güney batısında yer alır. İlçenin kuzeyinde Selçuklu; güneyinde Çumra; Akören ve Bozkır, batısında Beyşehir ve Seydişehir; doğusunda Karatay ilçeleriyle çevrelenmiştir.

İlçemizin kuzeyi ve batısı dağ ve tepeleri çevrilidir, güneyi açık geniş bir ovalıktır. İlçemizin sulama suyu ihtiyacı Altınapa Barajı'ndan karşılanmaktadır.
Kara iklimin görüldüğü Meram ilçesinden akarsuların yok denecek kadar az olması sulanan arazi miktarının az olması sorununu doğurmaktadır.
Meram Bağları : Konya şehir merkezine 8 km. uzaklıkta Meram Çayının da bulunduğu türkülere konu olmuş eşsiz bir mesire yeridir. Meram'da Selçuklu Devrinde Hasbeyoğlu Mescidi, Hamamı ve Dar'ülhuffazı ile Tavusbaba türbesi bulunmaktadır.

Kızılviran Hanı : Konya-Beyşehir karayolu üzerinde olup, il merkezine 44 km. uzunlukta, kışlık ve yazlık bölümleri bulunan bir handır.
Çayırbağı. Dere, Dutlukırı ve Ordu Çeşmesi, Hatıp, Gökyurt Köyleri (Gilistra) Meram ilçe merkezinde havası, suyu ve doğal güzellikleriyle yerli ve yabancı turistlerce aranan yerler arasındadır.

Yemin Ormanı : Tavusbaba Türbesinin de bulunduğu tepe üzerinde Cumhuriyet Döneminde yapılan ağaçlandırma çalışmaları sonucu kazanılan Yemin Ormanı, piknik yerlerine ve 2 ayrı dinlenme tesisine sahip bulunmaktadır.

Arkeloji Müzesi : 1962 yılında açılan Arkeloji Müzesinde Neolitik, Erken Bronz, Hitit, Frig, Grek, Roma ve Bizans devirlerine ait eserler teşhir edilmektedir. Sahipata Camii bitişiğinde yer alan Arkeloji Müzesinde Çatalhüyük, Canhasan, Erbaa Sızma, Karahüyük ve Alaeddin Tepesindeki kazılarda bulunan eserler bulunmaktadır.

Atatürk Müzesi : Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Konya'yı şereflendirmeleri sırasında kaldığı ev 1928 yılında Muskafa Kemal Atatürk'e hediye edilmiştir. 1964 yılında müze olarak düzenlenen evde Atatürk'e ait elbiseler, özel eşyalar, fotoğraflar ve belgeler sergilenmektedir.

Sırçalı Medrese Müzesi : Gazialemşah Mahallesindedir. Avlulu Medrese tipinin güzel örneklerindendir. Fıkıh öğretimi üzere Bedrettin Muslik tarafından 1242'de yaptırılmıştır.
MERAM İLÇESİ VAKIF ESERLERİ

Tahtatepen Camii, Emir Halil Camii, Kadı Mürsel Camii, Kürkçü Mescidi, Fahrünnisa Mescidi, Yaka Mahallesi Mescidi,Faruk Camii,Yolcuoğlu Camii, Selma-ı Pak Camii, B.Kovanağzı Camii, K.Aymanas Mühürcü Camii, Serame Camii, Aşkan Camii, Araböldüren Camii, Pürümcekbaşı Camii, Mecidey Camii, Ayanbey Camii, Emir Nurettin Camii, Nasuhbey Camii, Ateşbaz Türbesi, Aski Camii, Übeyit Camii, Saatçi Camii, Telli Mescidi, Tarhan Mescidi, Turut Cemal Ali Dede Camii ve Külliyesi, Şeyh Ebrul Vefa Camii, Avgın Camii, İplikçi Camii, Şükran Camii, Şeyh Osman Rumi Camii, Tahir Paşa Camii, Abdülmümin Camii, İhtiyarettin Mah. Vakfı, Hasbey Mescidi, Hoca Hasan Camii, Abdülaziz Camii, Amberreis Camii, Turgutoğlu Türbesi, Furkan Dede Mescidi, Ak Camii, Kömürcüler Camii, Kapu Camii, Havzan Buzhaneleri, Hoca Fakih Türbesi, Cemel Ali Dede Türbesi, Tahir ile Zühre Türbe ve Mescidi.


SARAYÖNÜ
Yüzölçümü : 1088 km2
Nüfusu : 39.110
İlçe Merkezi : 12.221
Köyler : 26.889
Rakım : 1055 m.
Sarayönü yerleşim alanında bulunan 4000 yıl kadar önce Hititler'in yaşadıkları bilinmektedir. Daha sonraları Frigyalıların ve Bizanslıların eline geçti. Selçuklular ve Osmanlılar zamanında tamamen "Türk Yurdu" oldu. Kuruluş hakkındaki tarihi bilgilere göre Sarayönü'nün güney batısında bulunan Saiteli ile güneyindeki Ladik Dağlarının eteğinde kurulmuş olan Bozok (Öziçi) ili adı ile bilinen iki kasaba halkının; oturdukları yerler Haçlı ordusunun geçiş yolu üzerinde olmasından bu ordunun yağmasından kurtulmak istediler. Bu sebeble inlerin bulunduğu, bugünkü Yukarı Mahalle denilen yere göç ettiler. İşte bu yüzden kasabalarından göç edip inlere yerleşenler Sarayönü'nün kuruluşunda öncü olmuşlardır.

Tolabası adı ile anılan bu inlerin o zamanlar hem sığınak hem de mesken olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. İlçenin ismi bu inlere bağlanır. Büyüklüğü, konforu ve kullanışlı olması bakımından saraya benzetilen bu inlerden dolayı buraya SARAYİNİ denmiştir. Bu isim zamanla "Sarayönü" biçiminde kullanılır olmuştur.

Kuzeyinde Cihanbeyli, batı'dan Kadınhanı, doğudan Konya İli, güneyden Ladik Dağları ile sınırlıdır. Bölgemizde yüzey şekilleri bakımından bir sadelik göze çarpar. İlçemiz toprakları Cihanbeyli platosunun güney uzantısındaki düzlükler üzerinde bulunmaktadır. İlçemiz güneyden Batı Torosların bir uzantısı olan Sultan Dağları ve Ladik Dağları ile çevrilmiştir.

Ladik tipi halıcılık başta Ladik Kasabası olmak üzere Sarayönü merkez ve diğer köylerde el tezgahları vasıtasıyla halkın önemli gelir kaynağını oluşturmaktadır.
SELÇUKLU
Yüzölçümü : 2056 km2
Nüfusu : 365.805
İlçe Merkezi : 345.135
Köyler : 20.670
Rakım : 1016 m

Selçuklu'nun tarihi geçmişi, kültür, sanat, eğitim, bilim ve askeri hayatı Konya'dan ayrı düşünülemez.

Tarihi Konya ile 20. Yüzyıl Konya'sının sentezi olan Selçuklu; Anadolu Selçukluları'na başkentlik yapmış, bağrında Sultanlar yetiştirmiş, hakimiyetini 6 asır sürdürecek Osmanlı Devleti'ne kılavuzluk ve beşiklik yapmış şerefli bir maziye ve tarihe sahiptir.

Bir dizi devlete ve XI. yüzyıldan XIV. yüzyıla kadar hakim olan "Selçuk" kelimesinin aslı ile ilgili iki görüş ileri sürülmektedir. Bu konuda uzman tarihçilerimizden rahmetli Osman Turan'a göre kelimenin aslı "Selçuk" değil "Salçuk" tur. Eski Türkler, "Sal" ekli "Saltuk, Salpur, Salur..."gibi kelimeleri kullanmaktadırlar. Burada " Selçuk" isminin aslının "Selçuk" olduğunu belirtir. Selcük "Küçük sel" anlamındadır.

"Selçuk" da "Selcük" de Türkçe ses uyumuna uygun kelimelerdir. Kelime yapısı bir yana Selçuk, Oğuzlar Devleti (Yabguluğu) içinden kopup, gelerek İslam gazisi olan bir Kınık Beyi'nin adıdır. Yüzyedi yaşında ölen Selçuk Bey'in adı, torunları devrinde istiklalini ilan eden devletin ismi olmuştur. O devlet, Büyük Selçuklular veya Selçuklu Cihan Devleti'dir. Adı üstünde Türkistan'dan Anadolu'ya kadar eski dünya kıtalarını elinde tutan bu devlet, yeni filizler vermeden göçmez. Verdiği ilk filizlerden birisi Anadolu Selçuklu Devaleti'dir. Alp Arslan Gazi yani Büyük Selçuklularla asıl Anadolu kapıları; Anadolu Selçukluları ile vatanlaştırılıp elde tutulmuştur.

Konya bir göl tabanı olan ovanın tabanında kurulmuştur. Hemen batısında Takkeli ve Loras Dağları yükselmektedir. En önemli akarsuyu, Meram Deresi'nden gelip yazın Konya bağ ve bahçelerini sulayan, kışın doğudaki Aslım bataklığına dökülen Meram Çayı'dır.

Konya kurak bir iklime sahip olup yazın çok sıcak geçerdi. Bu sebeple geceleri damlarda yatılırdı. Kışın kar, ilkbaharda bol yağmur yağar. Yağış ortalaması çevre illere göre daha düşüktür. Bununla birlikte kurak geçmeyen yıllarda, ziraat için yeterli olmaktadır.

SEYDİŞEHİR
Yüzölçümü : 2207 km2
Nüfusu : 91.293
İlçe Merkezi : 53.186
Köyler : 38.107
Rakım : 1150 m.
1970 yılında yapılan kazılarda İlçemiz Bostandere kasabası yakınlarında Roma devri anfi tiyatrosu kalıntıları ortaya çıkmıştır. Seydişehir'in Horasanlı Seyit Harun Veli Hazretlerinin gelip konaklaması ile takriben 1310 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Beyşehir'de konuşlanmış olan Eşrefoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devletinin bir parçası olarak, Seydişehir bölgesini de kapsayacak şekilde 1327 Moğol istilasına kadar hayatiyetini sürdürmüştür.

İlçenin kuruluşu ile ilgili Osmanlı salnamelerinden alınan bilgiler doğrultusunda, Seyit Harun Veli Horasan'dan Konya'ya intikal etmiş, Konya' dan da önce İlçeye bağlı bugünkü Ortakaraören (Karaviran) kasaba mıza gelmiş ve tarihi izler bırakarak, Seydişehir İlçesinin bulunduğu mevkiye intikal etmiştir. Bu esnada Seydişehir'de hiçbir yerleşim birimi yok iken, Seyit Harun Veli, önce kurmayı tasarladığı şehrin Kal'a (Kale Duvarı) kapılarının inşaasına başlamak üzere, iskan bölgesinin etrafını yüksek duvarlarla çevirmiş ve bilahire Seyit Harun Camii'nin inşaasına başlayarak 1310 yılında camii ibadete açılmıştır. Bu camii , külliye şeklinde hamamı ve diğer müştemilatı ile imar edilmiştir. Bu külliyede Seyit Harun Türbesi (1320) Halife Sultan Türbesi (Seyit Harun Veli'nin kızı) (1367) Rüstem Bey ve Sultan Hatun Türbesi (Turgutoğulları Soyundan Rüstem Bey, kızı ve oğulları) bulunmaktadır.

Seydişehir İç Anadolu Bölgesinde Konya'ya 85 km. uzaklıktadır. Seydişehir doğuda Konya ve Çumra, Güneyde Bozkır ve Akseki, kuzeyde Beyşehir ile çevrilidir. Seydişehir'in batı kesiminden başlayıp güneye doğru uzanan Küpe Dağı, güneyde zengin boksit yataklarının bulunduğu Giden Gelmez Dağı adı ile devam eder . Kuzeybatıdan Güneydoğuya Suğla gölüne kadar olan arazi ovalıktır. İlçenin iklimi, kara ikliminden Akdeniz iklimine geçiş özellikleri taşır. Seydişehir 4. derece deprem bölgesinde yer almaktadır. Seydişehir İlçesi Küpe Dağı'nın eteğinde kurulmuştur. Kentin batı ve güneybatısında çevreleyen Küpe Dağı'nın yüksekliği 2551 m.ye ulaşır Güneydeki dağlar ise toroslara aittir. Küpe Dağı eteklerinde çok sayıda pınar ve kaynak çıkmaktadır. Kentin çevresini oluşturan bu yüksek dağlar, Seydişehir de değişik bir estetik siluet oluşturmaktadır. Ayrıca kentin içinde eğlendirici, boş vakit geçirici amacıyla kullanılan Pınarbaşı, Kuğulu ve Beldibi Göletleri , suyunu Küpe dağındaki kaynaklardan alan doğal güzelliklerdendir.

Eskiden Beyşehir üzerinden Konya'ya gitmek mümkün iken, yeni açılan Konya-Antalya karayolu ile Türkiye'nin her yerine bağlantı sağlanmıştır. Şu anda ilçe Konya'ya 85 km., Antalya'ya 208 km., Manavgat'a 135 km. mesafededir. İlçenin tüm kasaba ve köy yolları asfalt kaplamadır.

Turistik yerler : Tınaztepe Mağarası, doğal su kaynakları ilçenin çok eski bir yerleşim merkezi olması nedeniyle görülmeye değer özelliklerdir. Kazı çalışmaları , bugüne kadar başlamamış olmasına karşın, antik yerleşim kalıntıları bakirliği ile ilginçliğini korumaktadır. Toros dağlarının doğal güzellikleri , yaylalar, avlaklar, iç ve dış turizmin ilgi odağı olabilecek yapıdadır.

Seydişehir'de termal özellik taşıyan tek yer, hemen şehir içerisindeki Ilıca'dır. Pınarbaşı ve Kuğulu' da doğal su kaynakları olarak önemlidir. Ilıca tepesindeki kaplıcaların tarihinin M.Ö.'ye dayandığı sanılmaktadır. Deri, kemik, açık yaralar kadın hastalıklarına şifa bulduğu tahmin edilen kaplıcalar biri açık üçü kapalı havuz olmak üzere hizmet vermektedir. Tınaztepe Mağarası Konya-Seydişehir ve Antalya yolu üzerinde (Turizm Yolu) doğal harikadır. Seyit Harun Camii ve Türbesi , Muhammed Kuddusi Türbesi , Hacı Abdullah Efendi Türbesi, Seydişehir Kalesi, Halife Sultan Türbesi, Rüstem Bey ve Sultan Hatun Türbesi , Roma Şehri, Arastepe Roma Şehri, Eziktepe, Hitit Şehri, Kilise duvarları, (Ketenli Kasabası) , Akçalar Höyüğü, Karabulak Höyüğü, Ilıca Termal Tesisleri, Vasata Antik Tiyatro, Tınaztepe-Güvercinlik-Fevzine Mağaraları, Yeraltı Gölleri, Vervelit Şehri Kalıntıları, Arnava Şehri Kalıntıları Tarihi çeşmeler, Ilıca, Pınarbaşı, Kuğulu, Mamanda, Gözpınar, Çaybaşı, Beldibi, İçerikışla Seydişehir'in en önemli tarihi ve turistik yerleri olarak dikkati çekmektedir.
İlçenin güneyinde uzanan Toros Dağları silsilesinde yaban domuzu, yaban keçisi , tavşan ve keklik gibi av hayvanları barınmaktadır. "Yaban Hayvanları ve Yaban Hayatını Koruma Sahaları" olarak belirlenen Bulamaç Kazanı Elmasut Yaylası, Keçili Köyü, Mortaş, Susuzşahap Yaylası, Gölyeri Mevkii , Karakışla Yaylası, Alacabel, Çatal oluk Çeşmesi, Elmalı Yaylası, Giden gelmez Dağı v.b. yörelerde kontrollü olarak av turizmi yapılmaktadır.
TUZLUKÇU
Yüzölçümü :589 km2
Nüfusu : 9.909
İlçe merkezi : 5.969
Köyler : 3.940
Rakım : 1000 m.
İbrahim Hakkı Konyalı'nın "Konya İli" adlı kitabında Kanuni Devri'nde Tuzlukçu'nun 15 hanelik bir oba olarak kurulduğu yazılmaktadır.
Tuzlukçu halkının Doğanhisar Ketenli yaylasından gelerek yazla yakınlarında viran veya ören Tuzlukçu adı verilen mevkiinde konakladıkları, daha sonraları bilinmeyen nedenlerle buradan göç ederek bugünkü yukarıda mahallede bulunan Hüyük ismi verilen tepenin çevresinde yerleştikleri anlaşılmaktadır.

Tuzlukçu' ya ikinci bir kafile olarak da Sultandağı eteklerinde, yaşayan hayvancılıkla geçinen Avşar Türkmenler'inden bir boy gelmiş 1450 yılları civarında bu kafile bugünkü aşağı mahallenin çevresinde yerleşmişlerdir.

İlçenin isminin Tuzlukçu olması konusunda çeşitli rivayetler vardır. Bir rivayete göre çevre ilçe ve köylerden tuz getirmek için tuz gölüne gidin kervanların konaklama yeri olduğu için bu yöreye Tuzlukçu adı verilmiştir. Bir diğer rivayete göre arazinin kıraç ve ağaçsız olması, esen sert rüzgarlardan da çok toz kalkmasının dolayı yöreye Tozlukçu denilmiştir. Zamanla Tozlukçu ismi değişime uğrayarak Tuzlukçu şekline dönüşmüştür.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Akşehir İlçesine bağlı bir köy olan Tuzlukçu 1929 yılında aşağı ve yukarı Tuzlukçu' nun birleşmesiyle nahiye olmuştur. 1949 yılında nüfusunun 2000'i aşması sonucu belediye teşkilatı kurulmuş, 9 Mayıs 1990 tarihindede ilçe olmuştur. Halen 11 köyü bulunmaktadır.
Doğusu Ilgın , batısı Akşehir Gölü ve Afyon'un Sultandağı İlçesi Güneyi Akşehir ve Kuzeyi Yunak ile çevrilmiştir. Türkmen-Emir dağlarının güneydoğu uzantılarına yaklaştıkça neojen tabakalardaki dalgalılığın arttığı dikkati çeker. Konarı Köyü bu genç oluşumlarla eski kitlelerin temas yeridir. Hursunlu'dan Konarı ve Kundullu'ya doğru gidildikçe hemen tamamen genç kalkerler üzerinden geçilir. Kundullu ve Konarı'dan Tuzlukçu'ya doğru gelindiği zaman kalkerlerin kuzeybatıda kaldığı görülür Fakat az sonra dik bir basamakla ovaya doğru inilir. Basamağın nisbi yüksekliği 60-70 m. kadardır. Tuzlukçu bir ovanın içerisindedir.

İlçede hiçbir akarsu olmamakta birlikte bazı köylerde çok küçük dereler vardır. Tuzlukçu İlçesinin güneybatısında bulunan Akşehir gölü Konya İlinin üçüncü büyük gölüdür. Denizden yüksekliği 960'm.dir. Suyu tatlıdır. Sultan Dağları'ndan inen kar ve yağmur sularından meydana gelen dere sularıyla beslenir. Bunun yanında Eber Gölü'nün fazla suları da Akşehir gölüne boşalır. İçinde az da olsa sazan ve turna balığı bulunur. Göl Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 1992 yılında 01/07/1992 tarih ve 1368 kararla "Doğal Sit Alanı" ilan edilmiştir.

İlçenin bitki örtüsü bozkır olup, genelde yeşilliğin az olduğu görülür. Muhacir köyleri nisbeten daha yeşilliklidir. 1992 yılında Kaymakamlıkca "Ağaç Seferberliği" başlatarak her eve 5'er her öğrenciye 2 fidan kampanyası çerçevesinde toplam 33.000 fidanın dikimi gerçekleştirilmiştir.




Nasreddin Hocamız şirin Akşehir ilçemizin Müstesna Fikir ve Mutahassıs adamıdır.fıkraları ile güldürmüş güldürürkende düşündürerek insanların bazı şeylerden ders almasını sağlamış ünü Dünyaya yayılmış bir Ermişimizdir.En bilinen fıkrası Akşehir gölüne maya çalmaya kalkmasıdır."Ya tutarsa"
Kurban
Hoca, bir sabah firtina sesi ile uyanmis.Pencereden disari bakmis, ne görsün ?! Kurumasi için ipe astiklari gömlek düsmüyor mu?! Baslamis bagirmaya:
-"Hatun kalk kurban kesmemiz lazim." Sabahin körü neye ugradigini sasiran kadin telasla sormus:
- "Kurban nereden çikti efendi."
- "Gömlegim, gömlegim ipten düstü.
- "Gömlek düstü diye kurban kesildigi nerede görülmüs?!"


Mevlana Müzesi,

eskiden Mevlâna'nın dergâhı olan yapı kompleksinde, 1926 yılından beri faaliyet gösteren müzedir. "Mevlana Türbesi" olarak da anılır.
"Kubbe-i Hadra" (Yeşil Kubbe) denilen Mevlana'nın türbesi dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine yapılmıştır. O günden sonra yapı faaliyetler hiç bitmemiş, 19. yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir. Osmanlı sultanlarının bir kısmının Mevlevi tarikatından olması Türbe'ye özel bir önem verilmesini ve iyi korunmasını sağlamıştır.
Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır.
Bağlı bulunduğu Kültür Bakanlığı'na en çok gelir getiren ikinci müzedir. (Birinci Topkapı Sarayı müzesi.) Yabancı turistlerin giriş için yerlilerden daha fazla ücret ödemesi özellikle Mevlana'nın mesajı gözönüne alındığında tepki toplamaktadır. 2007 yılında 360tr multimedia gurubu Mevlana Müzesi'ni sanal ortama taşıdı. Böylelikle Mevlana Müzesi tüm dünyanın rahatlıkla erişebileceği bir müze oldu.
Mevlana hakkında menkıbelerin anlatıldığı Ahmed Eflaki'nin kitabı "Arifler'in Menkıbeleri"nde Mevlana'nın babası için türbe yaptırmak isteyen devrin sultanına "gök kubbeden daha görkemlisini yapamayacağınıza göre zahmet etmeyin" dediği rivayeti yer alır. Türbe, Mevlana'nın ölümünden sonra inşa edilmiştir.
Halk arasında Mevlana Türbesini ziyaret etmenin "yarım hacılık" payesi kazandırdığı yönünde bir inanca rastlanmaktadır.Bu kesinlikle yanlistir öyle bir sey dinimizde yoltur haci sadece kabeye giden arafatda vakve duran insanlar olur.

- "Deme öyle hatun, ya içinde ben olsaydim !! (Az sadaka çok belayi def eder)
kendimi bildim bileli bu şehre aşığım ben..
nasip olurda birgün gidebilirsem....... kimbilir..
hep orada beni birşeyin beklediğini düşünmüşümdür nedense

Has Bey Darülhüffazı



Konya Gazi Alemşah Mahallesi’nde bulunan Darülhüffaz’ı kitabesinden öğrenildiğine göre 1421 yılında Hatıplı Has Beyoğlu Mehmet Bey yaptırmıştır. Kitabesinde akıl hastanesi olduğu belirtilen bu yapının darülhüffaz olduğu yazılmış olmasına rağmen bazı yayınlarda buradan türbe olarak söz edilmiştir. Bazı araştırmacılar ise buraya Ayasofya Mescidi ismini de yakıştırmıştır.

Has Beyoğlu Mehmet Bey bu darülhüffaz için zengin vakıflar bırakmış, ayrıca Meram’da bir cami ve bir de hamam yaptırmıştır. Bu küçük yapı kare planlı, iki katlı olup, alt katı bodrum, üst katı da mescit olarak kullanılmıştır. Has Beyoğlu Mehmet Bey’in gömülü olduğu söylenen bodrum katına kuzey yönündeki bir kapıdan girilmektedir. Oldukça kalın duvarlar kireç taşından örülmüş, üzeri de dört köşeli bir kubbe ile örtülmüştür. Bodrumun dış yüzü üst kat duvarlarından silmeli bir korniş ile ayrılmaktadır. Üst katta mescit olarak kullanılan mekâna batı yönünden dört basamaklı bir merdivenle girilmektedir. Bu bölüm de kare planlı olup, tuğladan yapılmıştır. Yalnızca ön cephe mermerle kaplanmıştır. Girişin üzeri beş dilimli bir kemerle örtülmüş ve iki satırlı sülüs kitabe de burada bulunmaktadır. Kapının sağında dikdörtgen söveli bir pencere nişi vardır. Bu pencerenin üzerinde yuvarlak kemerli, küçük sağır bir pencere bulunmaktadır. Cephedeki silme kornişinin arasına Selçuklu üslubunda geometrik ve bitkisel motifli bir şerit ve zencerek motifleri peş peşe sıralanmıştır. Yapının üzerini örten kubbe yarım küreyi andırmaktadır. Üzerinde üç sıra halinde köprülerdeki selyaranları hatırlatan mahmuzlar bulunmaktadır. Kubbeye kare mekândan geçiş on altıgen kasnak ve üçgenlerle sağlanmıştır. Bu kasnağın ortasında sivri kemerli dört pencereye yer verilmiştir.

Yapının içerisindeki mihrap Selçuklu dönemi çinileri ile bezenmiştir. Bu çiniler lacivert ve firuze renkte olup, Selçuklu döneminde sık sık uygulanan çeşitli geometrik ve bitkisel motifler burada görülmektedir.

Yapının ahşap kapısı bugün Konya’daki Taş ve Ahşap Eserler Müzesi’nde bulunmaktadır.


Nasuh Bey Darülhüffazı (Meram)

Konya İl Halk Kütüphanesi’nin bir bölümünü oluşturan Nasuh Bey Darülhüffazı Karamanoğlu II. İbrahim Bey zamanında Kadıoğlu Nasuh Bey tarafından yaptırılmıştır. Kitabesi bulunmamakla beraber, yapı üslubundan Osmanlı mimari etkisinin açıkça belirgin olduğu görülmekte ve bu nedenle de XV. yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır.

Yapı kesme taştan, kare planlı olup, üzeri sekiz köşeli kasnağa oturan bir kubbe ile örtülmüştür. Yapının ön tarafındaki üç kubbeli revak kısmı yıkılmış, yalnızca akantus frizleri ile kaplı kemer ayakları günümüze gelebilmiştir. Kubbe kasnağı ile duvarlardaki kemerli pencerelerin aralarına ayrıca yuvarlak pencereler yerleştirilmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://e-meqan.ace.st
 
Konya İli
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
E-Meqan | Paylaşımda Bir Numara :: ۩۞۩๑Eylence Ve Oyun Bölümü๑۩۞۩ :: Benim Memleketim-
Buraya geçin: